Dağhan Irak, Tarkan Özyılmaz ve Ali Ece’nin ardından KırmızıMavi’nin sıradaki röportajı Kayra ile. Kendisine müzik, futbol ve Karabük ekseninde gelişen bir dizi soru sorduk ve içten yanıtlar aldık. Fazla uzatmayalım, sizleri röportajla başbaşa bırakmak istiyoruz.
Emre Yağlı: Kayra, Karabük’te başlayan müzik yaşantısını bugüne nasıl getirdi? Kısaca anlatabilir misin?
Kayra: İlk olarak 2005 yılında, çocukluk arkadaşlarımdan Doğanayla (Bitap), GINA grubu olarak bir demo albüm yaptık ve bunu kendi imkanlarımızla kısıtlı sayıda basıp dağıttık. Bu demo albüm Karabük’te rap müzikle ilgilenen çok kısıtlı sayıdaki insan arasında bir farkındalık yarattı. Karabük’te de alternatif müzik türlerinin kendi çapında bir dinleyici kitlesinin olduğu anlaşılmış oldu.
Belirli aralıklarla Karabük’te konserler düzenledik ve underground rap camiasının önemli isimleri şehrimizde sahne aldı. Bu durum özellikle gençler arasında rap müziğin daha da yakından tanınmasına, bilinçli bir dinleyici kitlesinin oluşmasına çok büyük katkıda bulundu. GINA grubu olarak demo albümümüzden sonra üç albüm daha yapıp internet üzerinden yayınladık. Bu albümlerin ardından underground rap camiasında kendi çapımızda bir dinleyici kitlesine ulaşmış olduk. Üniversiteden mezun olduğum yıl içerisinde İstanbul’dan Farazi ile tanıştık ve onunla da üç tane albüm kaydettik. İlk yıllarda yaptığımız çalışmalardan içerik olarak biraz daha farklı bir hava yakaladık ve bunun üstünde durduk. Çok geniş kitlelere hitap etmedik ama nitelik yönünden kuvvetli bir dinleyici kitlesine hitap ediyor olmak bizim için çok önemliydi. Çok büyük çeşitlilik gösteren, seçici, duyarlı, müzik türleri arasındaki farklılıklara saygı gösteren, gösteriş telaşesine düşmemiş bu kitle çok büyük mutluluklar yaşattı. 2011 senesinin yaz aylarına geldiğimiz zaman Farazi&Kayra ikilisi olarak ”Alt Geçit” şarkısıyla ilk kez bir resmi albümde yer aldık ve bu şarkıya Bedirhan Karakurluk yönetmenliğinde bir de klip çektik. Bu çalışmanın hemen ardından geride bıraktığımız ocak ayı içerisinde Pasaj Müzik&Hiphoplife.pro etiketiyle ”Mertel Kasetçilik” adlı single çalışmamız dijital olarak satışa çıktı. Tıpkı ”Alt Geçit” şarkısında olduğu gibi bu şarkıya da Bedirhan Karakurluk yönetmenliğinde bir klip çektik ve yeni çalışmalar yayınlanıncaya kadar beklemeye çekildik.
EY: Şarkılarında öykü anlatısı ya da buna yakın bir tutum var. Üstelik sözlerin akışı öyle ilerliyor ki bazen bir yerde durup çevrende ya da kafanda gerçekleşenleri anlatıyorsun. Tabi bazı sözler de Karabük kokuyor bu öykülerin içinde. Sözlerin içerisine Karabük’ü örmek anlık gelişen durumlar mı? Bu soruyu soruyorum çünkü şarkılar içerisinde Karabük’e yönelik verilen her bir söz slogan olabilecek değerde. Misal KırmızıMavi için sıklıkla kullandığımız slogan: “Benim için deniz, martılar falan uzak, tren sesiyle eskiden kaçardı uykular.”
Kayra: Son beş sene içerisinde yayınladًığımız tüm çalışmalarda yer alan sözlerde ilk başlarda çok net gözükmese bile son dönemlerde biraz daha netleşen bir Karabük vurgusu yer almaya başladı. Bu kimi zaman anlık kimi zamansa planlı bir şekilde gerçekleşiyor. Son dönem şarkılarımızda çocukluk, ilk gençlik ve bu bağlamda genel olarak geçmiş günlerden bahsediyor olmam bunun en önemli sebebi. Bahsi geçen dönemlerde, kendi halinde, iddialı olmayan, oldukça naif zamanlar yaşanan bir şehirde büyümüş olmak her yönüyle şarkıların sözlerine sirayet ediyor. Söz yazımı esnasında hayattan pek uzaklaşamayan, kim olduğunu unutmayan, geçmiş dönemleri hala çok yakın gören biri olarak Karabük, şarkılarda benim bile farkına varmadığım anlarda belirebiliyor.
Şarkıları dinleyen, Karabük’te yaşamış, bu sessiz sakin çemberin içinden geçmiş, istasyondan gelen tren seslerini hayatına fon müzik yapan arkadaşlarda da benzer hissiyatlar olabiliyorsa bu benim için tarifi zor bir duygu paylaşımıdır.
EY: Yine şarkı sözlerinden devam edelim. Sözlerin içerisindeki karakterler gözlerimizin önünden geçiyor. Duvar dibinde oturan İlyas Salman imgesi, karlı bir havada yükselen bir Leonard Cohen sesi, kulaklara çakılacak bir Boris Vian, kim bu Şevket Hamdi Tan dedirten anlar… Ne oluyor da bu karakterler dizelerde dile geliyor?
Kayra: İlk başladığımız yıllarda söz yazarken anlattًığım her şeyin havada kaldًığını düşünürdüm. Şarkıları dinleyecek insanlarla iletişim kuramadığıًmı hissediyordum. Anlatmak istediğim şeyler o şarkları dinleyecek insanların da yaşadıkları şeyler oluyordu genelde ama bunun aktarım hususunda bir boşluk, bir iletişim eksikliği vardı. Bunu nasıl aşabileceğimi düşündükçe daha somut şekilde yazmam, anlattığıًm her neyse onu daha net şekilde anlatmam gerektiğini düşünmeye başladım. Tam bu noktada yukarıda da biraz konusu açılan ortak yaşanmışlıklar ve bunun getirdiği benzer hissiyatlar, benzer özdeşim kurmalar imdadıma yetişti. Birçoğumuzun çaresiz kalmışlığı vardır; bu minvalde bir duyguyu Çiçek Abbas filminde İlyas Salman’ın o duvar dibinde oturup ağlamasıyla kimimizin de özdeşleştirmişliği vardır. İşte bu bağlantılar verilmek istenen duyguyu daha net daha somut ve daha akılda kalıcı hale getiriyor. Çoğu zaman birbirini anlaması zor olan insanları yakınlaştırabiliyor.
EY: “Raylarında şehrin” parçasında işaret edilen 80’lerden günümüze uzanan, aslında pek de günümüze gelmeyip 90’ların sonlarına doğru sonlanan yoğun içerik var şarkılarda. Tabi buna yine Şener Şen, İlyas Salman gibi karakterleri de ekleyebiliriz. Bu zaman aralığından alınan imgelerin arkaplanı, ya da amacı nedir?
Kayra: “Raylarnda Şehrin” parçasının başındaki konuşmalar tamamen gِönderme amaçlıdrı. 80’lerden ya da David Lynch’den bahsedilmiş olması biraz farklı bir durum içeriyor. Dinledikleri, izledikleri, okudukları şeylerin içeriklerinden ziyade etiketlerinin getireceği ”şekil” sevdasında olan insanlara kendi çapımda yaptًığım, bugün düşününce pek de gerek olmadًığını düşündüğüm göndermelerdir. İkinci ve üçüncü sorularda da biraz bahsettiğim gibi, bizi dinleyen insanlarla daha somut iletişim kurmak, sözleri biraz daha anlaşılır kılmak, benzer hissiyatları ön plana çıkartmak maksadıyla kimimizin hayatında önemli rol oynamış karakterler sık sık sözlerde yer alıyor.
EY: Şarkılarda öykü anlatısını gerçekleştiren kişinin hayata dair idealist çerçevede bir amacı olmadığı fakat hayattan duyduğu rahatsızlıklarının bulunduğu aşikar. Peki Kayra’nın müzik yaşantısında “amacıma ulaştım” dediği an nedir, ne olacaktır?
Kayra: Şu ana kadar müzikle olan bağlantım hep kendi çapında oldu. Bundan sonra da öyle olmaya devam edecek. Geniş kitlelere hitap etmek, büyük dinlenme oranlarına sahip olmak gibi amaçlarm olmadı. Olaya bِöyle yaklaşmam sebebiyle aslına bakarsanız birçok olay benim için çoktan amacıma ulaştım dediğim şeylerdi. Öncelikle çok şey öğrendiğim, beğeni zevklerine her zaman güvendiğim, müzik, edebiyat, sinema, spor gibi alanlarda çok geniş birikimlere sahip olduklarına inandًığım, üniversite yıllarında tanıştığım ve benim için çok önemli olan belli başlı arkadaşlarımdan şarkılara dair güzel şeyler duymuş olmak amacıma ulaştım diyebileceğim ilk güzel anlardır. Zaman ilerledikçe, albümler yayınlandıkça underground rap camiasından tanıdığım, albümlerini beğendiğim, kendini kanıtlamış arkadaşlarla aynı şarkılarda yer almış olmak hem mutluluk hem de gurur verici oldu.
2008 senesinden itibaren yayınlanan çalışmalar bizim hiç de tahmin etmediğimiz yerlere ulaştı. Underground rap camiası dışında, hardcore, punk, metal dinleyen insanlara da ulaşabildik. Çeşitli fanzinlerle röportajlarımız oldu ki bunlar bizim için çok önemliydi çünkü müzik türleri arasında ayrım yapmadan, müziğe nasıl yaklaşılması gerektiğini bilen oluşumların beğenilerine mazhar olmak kendi halinde bir şeyler üreten bizler için doğru şeyler yaptığımızın göstergesiydi. Şarkıları dinleyen insanlardan arada bir gelen oldukça yürekten yazılmış mailler insana yalnız olmadığını hissettirmesi bakımından çok büyük önem taşır. Şu an bu röportajı yapmak, Karabükspor ve Karabükspor tribünleri için büyük emek harcayan bir oluşumdan bu kadar güzel sorular almak kendi çapımda kafamda kurduklarıma birazcık yaklaştığımı gösteren, bana seneler sonra da gurur verecek anılar arasına çoktan girmiş durumda. Kafamda kurmaya hala daha devam ediyorum, bir iki şey daha var olursa tadından yenmez diyeceğim, inşallah onları görebilme mutluluğuna erişilir.
EY: Karabük’teki konserlerde gördüğün dinleyici kitlesi ile ilgili düşüncelerin neler? İlk konserinle son konserin arasında yaptığın müziğe dair gözünde nasıl bir grafik çıkıyor?
Kayra: Karabük’teki konserler genel olarak tüm küçük şehirlerdeki konserler gibi büyük kalabalıklar içermiyor ama bünyesinde büyük coşku barındırıyor. Ben sahneden çekinen, belli bir gruba hitap ederken çeşitli gerginlikler yaşayan biriyim. İlk konserlerde bunu çok bariz şekilde hissederdim, zamanla bunu birazcık aştım ama hala daha çekingenlik ve gerginlik yaşıyorum. Karabük’te çıktığımız ilk konserde şarkılarımız o dönem itibariyle çok fazla bilinmediği için seyirciyle iletişim noktasında sıkıntılar yaşamıştık. Zamanla Karabük’te de bu müziği takip eden kitlenin genişlemeye başlaması şarkıların daha kolay ve hızlı yayılmasını sağladı. Bunun sonucunda konserler çok daha coşkulu geçmeye başladı. Son konserde gördüğüm en önemli şey, artık şarkıların bizden çok daha bağımsız hareket ettiğini görmüş olmamdı. İlk konserde sahnedeyken kendimi aşırı yalnız hissederken, son konserde durumun olumlu manada bambaşka bir hal aldığını farkettim. Kendi şarkılarınızı sizden daha çok sahiplenen bir kitle, sahneye çıkan insan için aranıp da bulunmayacak bir şey.
EY: Kliplerin kısa film tadında oluyor dinleyiciler için. Karabük’e dair görüntüler gördüğümüzde de çocukluk anılarımız canlanıyor. Sonraki parçalar için çekilecek kliplerde yine Karabük teması işlenecek mi?
Kayra: Klipler için Bedirhan Karakurluk arkadaşımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. O da Karabük’te doğup yaşamış biri olduğundan dolayı ister istemez klipler için kurduğu dünyada Karabük bir şekilde yer alıyor. Bundan sonraki kliplerde Karabük tema olarak mı işlenir yoksa bir oyuncu gibi mi kendini gösterir tam olarak bilemiyorum ama ikimizin de hala Karabük’te yapmak istedikleri var.
EY: Müzikten futbola geçiş yapalım, tabi ki Organize Oluyoruz projesi dahilindeki Alt Geçit adlı şarkıyla. Beklemediğimzi bir anda klipte karşımıza çıkan Şevki Ekşi’yle, dolabın kenarından ucunu çıkaran Karabükspor atkısıyla, Karabükspor – Orduspor maçı biletiyle… Klibin ortaya çıkış hikayesini anlatabilir misin?
Kayra: Alt Geçit için klip çekme düşüncesi aklımızda hiç yoktu. Yaz aylarında yakaladığımız bir anlık gaz ve bir haftalık müsait zamanla beraber bir anda kendimizi cümbüşün içinde bulduk. Bedirhan eksik olmasın bizim şarkılarımızı uzun zamandır çok derinlemesine takip eder. Şarkıyı bir sabah dinlettim, akşamına her zamanki gibi planıyla programıyla, fikirleriyle geldi. Sanırım Alt geçit, Bedirhan’ın o dönem yapmak istediklerine en uygun şarkılardan biriydi. Bana klipte yapmak istediklerini anlattığı zaman şaşırmıştım çünkü sözleri direk karşılıyordu anlattıkları. Onun zaten kafasında her zaman Karabük ile iniltili şeyler vardı, şarkıda da benzer bir durum mevcut olduğundan çok güzel bir uyum yakaladık. Bu tip işlerde genelde aksilikler çok olur ama Alt Geçit çekilirken her şey tıkır tıkır ilerledi. Hem emek verdik hem de seneler sonrasını düşündük klip çekilirken. Bedirhan’ın dediği gibi Alt Geçit ”hatıraların bir rüyasıdır”. Alt Geçit ve diğer kliplerle alakalı en sağlıklı bilgilere ulaşmak isteyen arkadaşlar olursa bedirhankarakurluk.com ve bedirhankarakurluk/Facebook adreslerine bakabilirler.
EY: Müzik ve futbol… Birbiriyle ne kadar ilişkilidir?
Kayra: Aklıma Joy Division vokalisti Ian Curtis geldi bu soruyu cevaplamaya çalışırken. Ian Curtis ve hayatının anlatıldığı ”Control” filminde yanlış hatırlamıyorsam kız arkadaşı ”En sevdiğin renk hangisi?” diye sormuştu, Manchester City taraftarı olması sebebiyle Ian Curtis ”Mavi” diye cevap vermişti. Bu bana nedense çok masum, sahiplenme duygusunun çok yoğun olduğu bir cevap gibi gelmişti. Sanırım futbol ve müzik arasında ilişki futbolun diğer alanlarla ilişkisine göre çok daha naif, manevi boyutlara dayalı masum bir ilişki. Müzik ve futbolun manevi boyuttaki ilişkisini yaşayan birçok müzisyen vardır herhalde. Bunu kimisi şarkılarına direk sızdırabilir kimisi de bu tutkuyla farkına varmadan müziğini besleyebilir. Bunların hepsinin ötesinde senelerdir tribünlerin müzikten beslendiği ve beslenmeye devam edeceği gibi bir durum söz konusu. Tribünler mevcut şarkılardan, zaten efsane olma özelliği gösteren birçok şarkıdan yepyeni efsaneler çıkartmaya devam ettikçe bu ilişki en nefis en masum haliyle devam eder herhalde.
EY: KırmızıMavi olarak amaçlarımızdan biri de Karabükspor taraftarlarına gerek çokluortam, gerek de yazılı ortamda nostaljik içerikler sunmak. Karabükspor’a dair akıllarda nostalji olarak kalan bir maç anın var mı?
Kayra: Ohh be! İşte asıl cevaplamak istediğim, sayfalarca cevap yazmak istediğim sorular başladı valla. İlk kez ilkokula başlamadan önce babamla Karabükspor maçına gitmiştik ve taş tribündeydik ama hangi maç olduğunu ne babam hatırlıyor ne de ben. Kanlı canlı olarak hatırladığım ilk Karabükspor maçım teneke tribünden izlediğimiz Siirt Köy Hizmetleri maçıydı. Deplasmandaki Ünyespor maçından son dakikalarda – sanırım Fikret Bademci’nin golüyle – bir puan çıkarıp play-off’lara kalmıştık. O gün şehirdeki konvoyları hatırlarım, babamın ne kadar sevindiğini unutamam. TRT2’de Play-off Dosyası diye bir porgram vardı ve bahsettiğim Ünyespor maçının özetlerini izlemiştik babamla. Babamın gözünün içine bakıyordum haftasonu maça götürür mü acaba diye.
Çok sağolsun bana ömrümün en güzel anılarından birini yaşattı, o hafta beni maça götürdü. Teneke tribüne girdiğimiz ilk an şansımıza futbolcular ısınmaya çıkmıştı ve tribünlere çağrılıyorlardı. Futbolcuların yumruk şovuna ağzı açık bakarken, birden Tuncay Güzelaydın’ın asla unutamayacağım o meşhur takla şovu başladı. Her şey harikaydı, futbolcuların isimlerini direk öğrenmeye başlamıştım. Hatta tribündekilerin kendi aralarında konuşurken ”Benhur’a dikkat, o çocuk iyi kafa vurur” minvalinde rakip takımı da konuşmalarından dolayı maçı aşırı ciddiye almıştım. Maç başlamadan önce babam Ali Kemal Denizci’yi göstermişti. “Bak bizim hoca oradaki, gri paltolu.” O maçın son dakikalarına kadar bir türlü gol olmayınca tribünler de gerilmişti ama Hasan penaltıdan atmıştı son dakikalarda. Deplasman tribünü de hafiften doluydu, olaylar çıkmıştı. İlkokul ikinci sınıfta bir çocuk için bunca heyecan yeter de artar kıvamdaydı. Her şeyiyle hatırladığım ilk Karabükspor maçımın bu olmasından ve ömrümün en manalı günleri arasına o sezon komple gireceği için bu maç benim içim çok mühimdir.
EY: Kardemir Karabükspor’un bu sezonki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Kayra: Bu sezon bizim her manada ayaklarımızı yere basmamız gerektiğini burnumuza soktu. Uzun vadeli planlar yapmadan, şehirde eski dönemlerdeki hava yakalanmadan takımın başarılı olamayacağını gördük. Sezon başındaki plansızlık, “nasıl olsa halledilir” kıvamındaki ufku dar bakış açısının bizi bir yere götürmeyeceği açıktı. İşin saha içi kısmı ya da yönetimsel kısmı hususunda belki sabahlara kadar konuşabiliriz ama bu noktada yapabileceklerimiz bir yerde kısıtlı. Bizim asıl taraftar olarak yapmamız gerekenleri en baştan irdelememiz ve tribünlerimizi sorgulamamız gerekiyor.
Küme düşme hattında bulunan bir takımın taraftarı olmak cidden zor bir iş. Elinde fikstür, puan tablosu durmadan hesap kitap yapan çok tanıdığım var. Bu gerginliği bizim tribünlerde olumlu yönde kullanmamız lazım galiba. Sezonun ilk yarısında bunu pek beceremedik gibi ama ikinci yarıyla beraber tribünlerde eskiye nazaran büyük gelişim var. Bülent Korkmaz da röportajlarında sık sık taraftarın rakip takıma uygulayacağı baskıdan söz ediyor, bunun önemini vurguluyor. Tribüne gelenler de şüphesiz bunu biliyordur ama bunun eyleme dönüşmesi noktasındaki sıkıntılar belimizi büken bir durumdaydı. Çok şükür şu an biraz daha derli toplu, maçın daha çok içinde yer alan bir kıvama geldik. Taraftar nasıl kendini toparlayıp, eksiklerini, hatalarını görmüşse inşallah sezon başındaki plansızlıktan da çıkarılması gereken dersler çıkarılır.
EY: Karabük’te ya da gurbette maç günün nasıl geçiyor? İş yoğunluğundan fırsat bulabiliyor musun?
Kayra: Karabük’te maç günleri kaç sene geçerse geçsin benim için babamla ilk gittiğim maçtaki gibi oluyor. Karabük dışında olduğum için iki sezodur çok fazla Karabük’te maç izleme imkanım olmadı. Son dönemlerde, Bank Asya’ya çıktığımız sezon en çok aklıma kazındı. Benim için 92-93 sezonunun resmen kopyası gibiydi. Arkadaşlarımdan ziyade babamla gideriz maçlara. O benden önce kalkar gider stadın etrafında turlar, gelir. Kadroyla alakalı bir şeyler duymuşsa onun hakkında konuşuruz, maça gidene kadar. Onur Kent’in B Bloklarına inen yokuşun oradan kapalı tribüne bakar, oranın doluluğuna göre yorum yaparız. Onur Park’ın orada mutlaka yerel basından birini görür, onunla maç hakkında konuşur babam. Stadının etrafının havası, kokusu değişse bile insan maça gittiğini bildiği sürece heyecan değişmiyor. Bunlar cidden gurbetteyken çok özlenen şeyler.
Gurbette maç günü cidden çok yavan geçiyor. Sık sık babamı, arkadaşları arıyorum maçtan önce. Çok fazla maç izlediğin bir stadı televizyondan görmek bazen canını sıkıyor insanın. Tribünün havasını koklamak için mutlaka birilerini aramak ihtiyacı hissediyor insan. Gol olunca kendi başına sevinmek, kızınca kendi başına kızmak moral bozucu bir şey. Bu sezon sahamızdaki Gençlerbirliği maçının ikinci devresini izleyemedim iş mevzuları sebebiyle, onun dışında maçları izleme açısında iş herhangi bir sorun yaratmıyor.
EY: Karabükspor dendiğinde aklında ilk canlanan futbolcu kim? Hangi nedenler bu futbolcuyu Karabükspor’un futbolcusu olarak sana anımsatıyor?
Kayra: Bu soruya cevap vereceğim için çok mutluyum. Aklımda ilk canlanan futbolcu Sedat’tır. Sedat Kalaycı. Anlattığım maç anımdaki en önemli figür Sedat Kalaycı olmuştu. O sezon ilk onbirde çok çıkmadı ama anlattığım Siirt maçında 6 numaralı formasıyla sahadaydı. Tribünlerden sık sık onunla alakalı yorum yapılıyordu maç öncesinde. Yumruk şov için tribüne çağrıldığı zaman birisi “Sedat’ı görüyon mu bak bizim mahallenin çocuğu” demişti. Tribünden biriyle konuşmuştu sonradan Sedat. Maç başladıktan sonra birileri gene “Görüyon mu Karabük çocuğunu nasıl koşuyor” minvalinde yorumlar yapmıştı. Onlar öyle konuştukça ben daha fazla bakmaya başlamıştım sahaya. O sezon genelde yedek başlıyordu ama sonraki sezonlar oynadığı dönemlerde hemen hemen her maçta kaptan olarak çıktı.
Takımı tribünlere o getiriyor,sahada girmediği delik kalmıyordu,maçın havasına göre takımın saha içi dengesini ayarlıyor, hakemlerle iletişiminde abartıya kaçmadan davranıyordu. O dönem oturduğumuz sokakta birçok futbolcu yaşıyordu. Sedat bizim orada oturmuyordu ama sık sık gelirdi arkadaşlarını görmeye. Bir gün babamla konuşurlarken gördüm, koşa koşa sokağa indim yanlarına gittim. Babama beni gösterip “Hocam bu da senin gibi fanatik mi?” diye sormuştu latifesine, babam da “O benden daha fanatik” demişti. “Kadroyu say” demişlerdi. Yedeklerle beraber komple kadroyu saymıştım gaza gelip.
Ben takım için boğuşmanın ne olduğunu ilk onun futboluyla kafamda şekillendirdim. Tribüne lüzumsuz gösteriş yapmadan, saf, iyi niyetle, arkasındaki taraftarın öneminin ve ona verdiği değerin öneminin farkında olarak sahaya çıkması benim için Sedat Kalaycı’nın unutlmayacak olma sebepleridir.
EY: “Sarhoş Palavraları ve Bekar Evinde Kör Sinekler” albüm yazısını “Forza Karabük, Forza Livorno” söylemiyle bitirmiştin. Karabükspor’u ve Livorno’yu bu söyleminde bir araya getiren düşünce nedir?
Kayra: Ne yalan söyleyeyim öyle yazmamdaki en önemli sebep bugün tam idrak edemediğim bir gazdı. O dönem futbol bloglarını yavaş yavaş takip etmeye başlamıştım. Blog yazarları da malum genel olarak severler Livorno, St. Pauli, Adanademir Spor kıvamında takımları. Ben de bizim Karabükspor’un çok fazla bu mecralarda yer bulamıyor olmasına ne gereği varsa içerlemiştim herhalde. Bulmasa da olurmuş zaten, zira kimsenin Türkiye’de Livorno kıvamında bir takım yaratma tatminine kurban olsun istemem Karabükspor’un. Sonuçta biz biliyoruz zamanında vardiyaları maç saatine geldiği zaman aklı stada çakılı kalıp çalışan işçileri. Mesaileri bitince Karabükspor maçını izleyecek olmanın mutluluğu yorgunluklarının önüne geçen işçileri hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu gerçek bir şeydir ve romantik futbol telaşesine kurban verilmesini istemediğim bir gerçekliğe sahiptir. Futbolcularımız mayısın birinde meydanlara çıktı diye biz de mutlu oluyoruz. Fakat bunun laçkalaştırılmasını, gösteriş haline getirilmesini, buna altı tam anlamıyla dolmayan manalar yüklenilmesini senelerdir şehri ve takımı bilen herkes gibi ben de yadırgıyorum.
EY: Karabük’e geldiğinde “yapmazsam olmaz” dediğin bir şey var mı?
Kayra: Arkadaşlarla bir yerlerde buluşmuşsak dönüşünde mutlaka Şahin Tepesi’ne uğrarırız. Oraya gitmeyi en çok isteyenlerden biri de benim herhalde. Çünkü bilirim ki birisi çıkıp: ”Stad hala bitmedi” diyecektir. O laf ağızdan çıktıktan sonra muhabbetin seyri zaten kendini belli eder. Bol bol maç anısı anlatılır, herkes kendi efsane futbolcusundan bahseder. Zeytinburnu maçı sonrasındaki şehir efsaneleri doğru mu değil mi diye konuşur dururuz.
EY: Gelecek projeler hakkında takipçilerine bilgi verebilir misin?
Kayra: Bu sene içerisinde aksilik olmazsa önce Dj Argub & Kayra – Saray Yakan Soytarı, sonrasında da Farazi&Kayra – Hayalet Islığı albümleri çıkacak. Şimdilik bu iki albümün işleriyle uğraşıyoruz. Kaza bela olmazsa bu sene içerisinde yayınlanacak bu albümler.
EY: Karabük tribünlerinde varolan tribün durumu hakkında bilgin var mı? Bu konuda neler düşünüyorsun? Buna ek olarak KırmızıMavi’nin yaptığı röportajların kapanış sorusunu soralım. Karabükspor taraftarlarına mesajın var mı?
Kayra: Karabükspor tribününe gidip yalnız hissettiğim olmamıştı geçen sezona kadar. Geçen sezon birçok şeyin değişmeye başladığını farkettim. Bank Asya’ya çıktığımız sezon şehirde uzun zamandır göremediğimiz bir kenetlenme vardı. Tıpkı lige ilk çıktığımız zamanlardaki gibi insanlar çarşıda Karabükspor konuşuyor, maç günlerine ayrı bir önem veriyordu. Fakat tribünde ”sözü geçen” kesimler o eski ruhun çok uzağında kişisel tatminlerle, egolarla tribünlerin rengini kararttılar. Eskileri küstürdüler, yenilere çok kötü örnek oldular ve bunu yaparken hangi takımın taraftarı olduklarını unuttular.
Bank Asya’ya ilk çıktığımız sezonda da durum farklı değildi. Tribünde ”bağıran” kesim ağızlarından çıkanların ne demek olduğunu bilmeden bir yığın ırkçı söylemde bulundu. Aynı kesim işçi takımı mevzusu açıldığı zaman ama mangalda kül bırakmadı. Özgünlük tamamen unutuldu, alakalı alakasız bir sürü takıma karşı itici tavırlar sergilendi. Kendi takımlarını desteklemeyi unutup kendi kendilerine kardeş ilan ettikleri takımların naralarını attılar. Bunlar olurken eskiler sadece izledi, ”yaşlandık,biz mi koşturalım” dediler belki de. Kendilerine göre elbet sebepleri vardır. Artık taraftarlığın, tribünün kültürünün nasıl bir şey olduğunu bilen kesimlerin taşın altına daha çok elini sokması gerekiyor. Çünkü kendi tribününde kendini yalnız hissetmeyi kimseyi istemez.
Kendi içimize daha çok dönmemiz, daha nevi şahsına münhasır işler yapmamız lazım. Son maçlardaki çabalar meyvelerini elbet verecektir. Koreografileri gören, o coşkuyu ciğerlerinde hisseden ve asla unutmayacak bir sürü çocuk geliyor stada. Hepsi onlar için ilerleyen yıllarda anlatacakları, anlatmak için birbirlerinin sözünün bitmesini bekleyecekleri enfes anılar olur inşallah. Birbirlerine “Stad o zaman bitmemişti, ben babamla kapalıdaydım, kale arkasında -inanın- yazan kareografi açmışlardı…” diye başlayan anılar anlatmalarına katkıda bulunmak, birilerinin anılarında rol almak, bu tarihin içinde görünmeyen kahramanlardan biri olmak hissedilmesi zor bir mutluluk verir.
Benim için bu röportaj bu zamana kadar gerçekleştirdiğim en manalı röportajdı. Tüm sorularınız için teşekkür ederim. Site inşallah yüklendiği misyonu uzun yıllar sürdürmeyi başarır. Daha bilinçli bir taraftar kitlemizin oluşmasına, Karabükspor tarihinin yeni nesillere aktarılmasına katkıda bulunmaya devam eder. Bu röportajı okur mu bilemiyorum ama benim için Karabükspor diyince tüm güzel anıların başrolünde olan babama, beni teneke tribününde omzuna alarak izlettiği her maç için bir yığın teşekkür ediyorum.
—–
Biz de KırmızıMavi olarak Kayra’ya teşekkür ediyoruz ve Kayra’nın projelerini yakından takip edebileceğiniz birkaç bağlantı vermek istiyoruz.
Facebook Kayra (of Gına): http://www.facebook.com/kayraofgina
Myspace Kayra (of Gına): http://www.myspace.com/ginatr
Bu röportajı PDF olarak bilgisayarınızda görüntülemek için – Röportaj PDF
8 Yorum
Pingback: Farazi V Kayra – Hayalet Islığı albümü çıktı! – Kardemir Karabükspor Taraftar Sitesi 13 Eylül 2013 […] sitemizin müdavimlerinden olan Kayra ile 14 Mart 2012 tarihinde gerçekleştirdiğimiz röportaja şuradan […]